İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin Kira Bedelinin Uyarlanması Davası Hakkında Beş Yıllık Kira Döneminin Dolmasının Beklenmesine Gerek Olmadığına İlişkin Kararı
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (“Mahkeme”) 54. Hukuk Dairesi 2023/845 E. 2023/536 K. sayılı kararı ile konut ve çatılı işyeri kiralamalarında beş yıllık kira dönemi sona ermeden kira bedelinin rayiç bedelin altında kalması hasebiyle güncellenebileceği yönünde emsal nitelikte bir karara imza atmıştır.
Yayınlanma Tarihi: 26/09/2023

Karara Konu İstinaf Başvurusu

Davacı (kiraya veren),

  • Davalı’nın (kiracı) 01.04.2019 tarihli kira sözleşmesine istinaden dava konusu taşınmazda ikamet ettiğini,
  • 01.04.2022 tarihi itibariyle yeni kira döneminin başlayacağını,
  • Kira başlangıç tarihinde belirlenen 6.500,00 TL aylık kira bedelinin yıllık yasal artış oranları ile 2021 yılı için aylık 8.400,00 TL olarak güncellendiğini ve
  • Taşınmazın bulunduğu site içerisindeki emsal taşınmaz kirası rayiç bedellerinin çok altında kaldığını

belirterek davalının ikamet ettiği taşınmaz kira bedelinin emsal taşınmazlar için belirlenen 25.000.00 TL aylık kira bedeli oranında yeniden uyarlanmasını talep etmiştir.

İlk derece mahkemesi tarafından 2019 yılında imzalanan kira sözleşmesinin henüz beş yıllık süreyi doldurmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi’nin İncelemesi

Mahkeme, istinaf talebini sözleşmeye bağlılık ilkesi ve bu ilkenin istisnaları olan Clausula Rebus Sic Stantibus (Latince "koşullar değişmediği sürece" anlamına gelen, antlaşmaların yapıldığı koşullarda köklü bir değişim olması durumunda uygulanmamasına imkân veren uluslararası hukuk ilkesidir.) ilkesi ile İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı kapsamında incelemiştir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşmenin yapıldığı anda belirlenen krallar çerçevesinde  aynen uygulanması esastır. Bir diğer deyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan meydana gelen olaylar neticesinde değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Hukukumuzda da, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlama davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir.

Söz konusu bu istisnaların yansımaları, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiştir. İlgili maddede “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.

Belirtmek gerekir ki sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır:

  • Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  • Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
  • Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
  • Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Nihayetinde Mahkeme yukarıdaki açıklamalara paralel olarak, uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arası dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira bedelinin günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zamanuyarlama davası” açılabileceğini vurgulamıştır.  Mahkemece yapılan değerlendirme neticesinde, ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirmenin hüküm kurmak için yeterli olmadığı, açıklandığı şekilde uyarlamanın şartlarının oluşup oluşmadığı yönünde inceleme ve araştırma yapılması gerektiği, davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen deliller toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması sebebiyle, mahkeme kararının yerinde olmadığına karar verilmiştir.

Sonuç olarak, uygulamada sıklıkla karşılaştırılan ve karıştırılan "kira bedelinin uyarlanması" ve "kira bedelinin tespiti" davaları söz konsu olduğunda, kira bedelinin tespiti dava şartlarından olan beş yıllık kira dönemi bulunması şartının uyarlama davası için geçerli olmadığı, ekonomik dalgalanmalar neticesinde oluşan ciddi rayiç bedel farklılığının hakkaniyete uygun şekilde değerlendirilerek uyarlama davasına konu edilebileceğini vurgulayan Mahkeme, son yıllarda sayısı epeyce artış gösteren kira bedeline ilişkin uyuşmazlıklarda emsal teşkil edebilecek nitelikte bir karara imza atmıştır. 

Yasal Uyarı | Çerez Politikası | Kullanım Koşulları | Kişisel Verilerin İşlenmesi Hakkında Aydınlatma Metni | © 2024 DL Avukatlık Bürosu